1989 Göçünün 30. Yıl Dönümü Uluslararası Sempozyumu
ÇorluTekirdağ Namık Kemal Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi’nin katkılarıyla Çorlu Belediyesi tarafından düzenlenen 1989 Göçünün 30. Yıl Dönümü Uluslararası Sempozyumu’nda Bulgaristan Türklerinin asimilasyon politikasına ve baskılara karşı direnişi bir kez daha anıldı.
15 Haziran Cumartesi günü başlayan ve 16 Haziran Pazar günü de devam edecek olan sempozyum saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Ardından Çorlu Belediyesi tarafından hazırlanan Göç Belgeseli’nin izlenmesiyle devam etti. İzleyicilerden tam not alan Göç Belgeseli, 1989 yılında Bulgaristan’da yaşayan soydaşların anılarına tanıklık etti.
Sempozyumda Çorlu Belediye Başkanı Ahmet Sarıkurt, Namık Kemal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mümin Şahin, Bulgaristan Razgrad Milletvekili Ahmed Ahmedov, Bulgaristan Blagoevgrad Milletvekili Elkan Kılkof, Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Albayrak, CHP Bursa Milletvekili Yüksel Özkan, CHP Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun ve Tekirdağ Valisi Aziz Yıldırım konuşma yaptı. NKÜ Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşe Kayapınar sempozyumun gerekçesini açıklarken, ODTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Türkeş de açılış konuşmasını yaptı.
“1989 Yılında Gelenlerle Çorlu’nun Nüfusu Ve Ekonomik Gelişimi İvme Kazanmıştır”
Çorlu Belediye Başkanı Ahmet Sarıkurt; “Bulgaristan’dan son büyük Türk göç dalgası bugün 30. yıldönümü için sempozyum düzenlendiğimiz 1989 yılında gerçekleşti. 1989 göçünün Balkanlardan Türkiye’ye yapılan bütün göçlerden farklı yönleri vardır. Daha önceki göçler ya savaş ya da ikili antlaşmalar sonucunda gerçekleşti. 89 göçü ise kendisini komünist diye adlandıran fakat uygulamalarıyla faşist bir yönetimin temsilcisi Jivkov tarafından zorunlu göç şeklinde gerçekleştirilmiştir. Bu göç yaşanmadan önceki süreçte Bulgar hükümeti tarafından Bulgaristan toprağında 6 asırdan beri yaşamakta olan Türklere insanlık dışı muameleler yapılmıştır. Türk ve Müslüman kimlikleri inkâr edilmiş, Türkçe isimler Bulgar isimleriyle değiştirilmiş ve Türk nüfusu Bulgarlaşmaya zorlanmıştır. Bunu kabul etmeyen ve kimliklerini Müslüman Türk olarak açıklayan yaklaşık 350 bin Bulgaristan Türkü 1989 yılında Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmıştır. Türkiye’ye gelen 1989 yılı Bulgaristan göçmenlerinin yaklaşık 100 bini Tekirdağ ili ve Çorlu İlçesi sınırları içerisinde yerleşmiştir. Bunların büyük bir kısmı Çorlu’dan ayrılmamış, Çorlu’nun ekonomik ve sosyal hayatında yer almışlardır. 1989 yılında gelenlerle Çorlu’nun nüfusu ve ekonomik gelişimi ivme kazanmıştır. Özellikle çalışkanlıkları ile 1989 göçmenleri, işverenler tarafından tercih edilmişlerdir. Bu tercihte Bulgaristan göçmenlerinin yasalara ve kurallara uymaları etkili olmuştur. Bu durum Çorlu’da pek çok fabrikanın gelişmesine ve yenilerinin kurulmasına vesile olmuştur. 1989 yılında Bulgaristan’dan gelen yaklaşık 100 bin göçmeni bünyesine alan Çorlu, bu vesile ile Türkiye Trakya’sında nüfus bakımından en büyük yerleşim birimine dönüşmüştür. Bugün 300 bini aşan nüfusuyla Çorlu ilçesi, Tekirdağ, Edirne ve Kırklareli illerinden daha büyük bir nüfusa sahip bir yerleşim birimine dönüşmüştür. Günümüzde 1989 yılında gelen göçmenlerin ikinci nesil çocukları, anneleri ve babaları ile birlikte Çorlu’da yaşamaya devam etmektedir. İlk gelen nesil, Bulgaristan’da daha çok tarım ağırlıklı bir hayattan sanayinin ihtiyaç duyduğu işçi tarzı bir yaşama geçmişlerdir. Çocukları ise, Çorlu’da aldıkları ilk, orta ve lise tahsillerinin ardından Türkiye’nin pek çok seçkin üniversitesinde okuma imkanları bulmuştur. Türkiye’nin iş hayatında olduğu kadar spor, sanat, kültür ve siyaset dünyasında da etkin rol oynamaya başlamışlardır. Buna örnek vermek gerekirse Çorlu Belediye Başkanı olarak ben 1951 yılında, Belediye Başkan Yardımcılarım birisi 1978 ve diğeri 1989 sempozyumumuzun bilimsel organizasyonunu yapan profesör hocamızda 1989 yılında Bulgaristan’dan göç edip Çorlu’ya yerleşen bir ailenin mensubudur. Bu yönüyle Balkanlar ve özellikle Bulgaristan Çorlu için kültürel ve ekonomik ilişkiler açısından vazgeçilmez bir coğrafyadır. Hem Bulgaristan hem Türkiye vatandaşlığı taşıyan ciddi sayıda Çorlulu mevcuttur. Çorlu’dan Bulgaristan’a yılın her döneminde özellikle bayramlarda dolmuş gibi saat başı otobüslerin kalktığı görülmektedir. Çorlu’dan sabah Hasköy için hareket edip öğlen yemeğini orada yedikten sonra akşam Çorlu’ya dönmek bazı insanlar için sıradan bir olay haline gelmiştir. Çorlu’da bu kadar yoğun Bulgaristan kökenli insanın yaşaması, Türk-Bulgar ilişkilerinin geliştirilmesi açısından büyük bir potansiyel içermektedir. Ekonomik olduğu kadar kültürel açıdan da Çorlu-Bulgaristan gidiş-gelişler sayesinde iletişim halindedir. Her gidiş-gelişte Türkiye’den Bulgaristan’a ve Bulgaristan’dan Türkiye’ye bir bitki, bir çiçek, bir içecek, bir haber gidip gelmekte, insanlar geçmişleri ile yüzleşmekte, geleceklerini daha nasıl güzel kurabilirim diye yeni arayışlara girebilmektedirler. Çorlu’nun bütün göçmenlere kucak açtığını, merhametli insanların yaşadığı bir belde olduğunu görüyorum. Bulgaristan’dan gelen Türkler, çok hızlı bir şekilde Çorlu’da iş ve sosyal hayata adapte olmuşlardır. Kimseye el açmamışlar ve kısa sürede belediyeye ve devletimize vergi ödeyen yurttaşlara dönüşebilmişlerdir. Tarih boyunca Çorlu’da yaşanan bu kardeşliğin ve dayanışmanın en büyük tanıklarından bir tanesi Çorlu kabristanlığıdır. Burayı dikkatli bir gözle gezip mezar taşlarını okuduğunuz zaman pek çok metfunun doğum yerinin Bulgaristan’ın Razgrad, Silistre,Dobriç, Tırgovişte, Sliven,Şumnu, Varna, Kırcaali gibi şehirler ve onlara bağlı köyler olarak yazıldığını ve ölüm yerinin ise Çorlu olarak belirtildiğini görürsünüz.
Tarihte yaşananları meşhur tarihçi Ranke’nin dediği gibi ‘gerçek neyse öyle tespit etmek’ çabasına destek vermektir. Eğer gerçeği tespit edemezsek bize gerçek diye sunulanı kabul etmekten başka yapabileceğimiz bir şey yoktur. Biz de nüfusunun önemli bir bölümünü 1989 göçmenlerinin oluşturduğu bir ilçenin belediye başkanı olarak bu gerçeğin bilimsel yollarla tespitine destek vermeye karar verdik. Yaşanan olayları ve anıları kayıt altına almaya çalışan 1989 göçünün 30. yıldönümü Uluslararası sempozyumu 1989 yılında Türklerin Bulgaristan’dan zorunlu göçü başlıklı etkinliği düzenlemeyi bir görev olarak kabul ettik.
“Bulgaristan Göçmenleri Çalışkandır”
Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mümin Şahin; “Edirne’de Tunca adasında yaşanan vaka orada halkımız ağaç kabuklarını yemek zorunda kalmıştır. Tekirdağ’da Yukarı Kılıçlı Köyü’ndeki kaz vakası adı verilen olay bunun en güzel tespitidir. Trakya’da özellikle vakalar olmuş ve 33 yıllık özellikle iktidarlarının son dönemlerinde Todor Jivkov döneminde başlayan artık yaşanılamayacak duruma gelen ve bir çok insanımızın, soydaşımızın göçüne sebep olan netice itibariyle 89 göçüyle yeniden bir mezalim ile karşı karşıya maalesef kaldık. Bulgaristan göçmenleri çalışkandır. Bulduğuna şükreder. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü sever, fazla sever neden hemşerisidir. Dolayısıyla bu toprakları iyi anlamak lazım. İnsanımızın yaşadığı zorluklardan dolayı boynu büküklüğü vardır. Şükretme yanı vardır. O nedenle iyi ki de şükrederiz” diye konuştu.
“Tekirdağ Balkanların Merkezi Olacak”
Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Albayrak; “1989 zorunlu göçü Avrupa’da 2. Dünya Savaşı’ndan sonra en büyük göçtür. Zorunlu göçe neden olan süreç aslında 1984 yılı sonlarında başladı. Jivkov rejiminin soya dönüş adı altında bir asimilasyon programı başlattı. Bu asimilasyonun özellikle fabrikada çalıştığım gelen arkadaşlarımdan dinlerken gözyaşlarımı tutamadığım, heyecanlandığım bir süreç olduğunu anlattı arkadaşlarım. Türk toplumunun hatırasını silmek ve kimlik değiştirmek istediler. Jivkov rejiminin asimilasyon politikalarına karşı çıkan soydaşlarımız ne yazık ki katledildiler. Toplu kamplarda zulmedildi ve cezaevlerine atıldı. Tüm bunlar Bulgaristan Türklerini asla yıldırmadı. Ana dilinden, dininden, inanç ve geleneklerinden hiçbir koşulda vazgeçmeyen soydaşlarımız bu asimilasyon politikasına karşı çıktı ve haklı davasını en zor koşullarda bile savundu.
Tekirdağ her zaman söylediğim gibi Tekirdağ Balkanların merkezi olacak. Artık İstanbul’un arka bahçesi değil. Türkiye’nin Avrupa’ya açılan bahçesi olacak” şeklinde konuştu.
“Hiç Kimse Bizi Suriyeli Sığınmacılar İle Kıyaslamasın”
CHP Bursa Milletvekili Yüksel Özkan; “Düzenlenen sempozyuma davetli olarak katılan CHP Bursa Milletvekili Yüksel Özkan, kendisinin de göçmen bir ailenin çocuğu olduğunu, kendilerine Suriyeli muamelesi yapılmaması gerektiğini vurguladı. Özkan, “Böyle bir toplantıda bulunmaktan onur duyuyorum. Her ne kadar siyasi bir kimliğim olsa da sivil toplum örgütü kimliğim daha da ön plandadır. 1876-1878 Osmanlı Rus savaşı sona erdiğinde Bulgaristan coğrafyasında sayım yapılır ve Türklerin sayıca çok olduğu ortaya çıkar. Rus komutan o zaman Bulgarlara siz nasıl ulus olacaksınız. Omlet yemek istiyorsanız ilk önce yumurta kırmayı öğrenin. Ya asimile edin ya zorunlu göçe tabi tutun ya da kılıçtan geçirin demiştir. Bu üç olayda Balkan coğrafyasında yaşanmıştır. Çok büyük acılar çekilmiştir. Bizler, göçün ne olduğunu iyi biliyoruz. Son zamanlarda ülkemize sığınan 4,5 milyon Suriyeli sığınmacı var. Ben Bursa’nın milletvekiliyim. Resmi rakamlara göre Bursa’da 170 bin Suriyeli var. Hiç kimse bizi Suriyeli sığınmacılar ile kıyaslamasın. Biz bu toprakların öz ve öz evlatlarıyız. Neredeyse her gün yazılı ve sözlü görsel medyada, sosyal medya da Bulgar Türkü, Makedon Türkü gibi söylemler ile adlandırıyorlar ve bu da bizi rencide ediyor. Bunlara da tepkimizi koymaya devam edeceğiz” dedi.
“Ülkesine Anavatanına Bağlı Kaldılar”
CHP Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun; “Hiçbir zaman bölen, ayrıştıran değil hep birleştiren olmuşuzdur. Olmaya devam edeceğiz. Ve öyle bir kültürden geliyoruz ki, Mustafa Kemal Atatürk’ün Yunanlıları, İzmir’de denize döktüğümüzde Yunan bayrağı ayakları altına alındığı zaman onun kaldırılmasını söyleyen bir nesilden geliyoruz. Ama maalesef soydaşlarımızın çektiği sıkıntıları biliyoruz. Onların yaşadığı dertleri biliyoruz. Bu insanlar anavatanına hiçbir zaman başkaldırmadılar. Ülkesine anavatanına bağlı kaldılar. Oradaki aldıkları eğitimlerle bu ülkeye destek oldular. Bu ülkenin gelişmesi için emek koydular. Bütün soydaş demiyorum, oradaki kandaşlarımla gururlandığımı söylüyorum. Memleketlerine hoş geldiler. Çünkü buradan gitmişlerdi geçmişte. Orada dahi çok güzel işler yaptılar” diye konuştu.
“300 Binden Fazla Kişi Türkiye’ye Gelmiştir”
Tekirdağ Valisi Aziz Yıldırım; “Yüzyıllar boyu Bulgaristan’da kardeşçe yaşayan Türkler tarihin farklı dönemlerinde ve farklı nedenlerle anavatana göç etmek durumunda kalmışlardır. Anavatan toprakları tarihin her döneminde birçok ülkeden gelen göçmenlere ev sahipliği yapmıştır, kucak açmıştır. Buradaki insanlar, ekmeklerini bölüşmüşlerdir, sularını paylaşmışlardır, topraklarını birlikte işlemişlerdir. İşyerlerinde mesleklerini paylaşmışlar, gelirlerini bölüşmüşlerdir, bu kadar alicenap davranmışlardır. Geçmiş dönemler içerisinde Bulgaristan’da Türklere uygulanan asimilasyon politikaları ve baskılar Bulgaristan’dan Türk zorunlu göçünü başlatmışlardır. Bu politikalar neticesinde o günün idarecileri tarafından Türkçe konuşmanın yasaklanması, ezan okumanın artık yasak hale gelmesi ve bunlara karşı çıkanların hapishanelerde tutuklu duruma düşmesi hepimizin bildiği konulardandır.
1989 yılının Haziran ve Temmuz aylarında toplam 300 binden fazla kişi Türkiye’ye gelmiştir. O dönemde ayrıca gruplar halinde başka ülkelere de gönderildiler. Türkiye’ye gelen göçmenler ise bir süre okullarda konaklatılıp çeşitli il ve ilçelerde akrabalarının yanına gönderildi.
Bugün 30. yılını andığımız göçün aslına bakarsanız burada hiç söylenmeyen, açılış konuşmalarında hiç değinilmeyen kahramanları var. Onlara minnet borçluyuz. Rahmetli o günü Başbakanı Turgut Özel sınır kapılarını sonuna kadar açmış, gelmek isteyen istediği kadar gelebilir demiştir.
Bizim Türk ve Müslüman soydaşlarımız o kadar çok sahiplenildi ki, burada yaşayan yerli diyebileceğimiz insanlardan daha fazla imkanlar verildi kendilerine. Sıkıntı yaşanmadı mı, tabii ki yaşandı” şeklinde konuştu.
“Orada Beni Ölmeye Zorladılar”
1989 yılında zorunlu göçle Türkiye’ye gönderilen Erol Korkmaz; “1984 olaylarını yaşayan, çok ciddi şekilde zarar gören birisiyim. 1984 yıllarında Bulgaristan komünist rejimi yaklaşık 1,5 milyon Türk’ü 1 ay içerisinde Bulgar yapmaya kalktılar. Biz Türk halkı olarak önde gelen Türkleri bir akşam topladılar, 1000 kişi kadardık, ayrı askeri kamplarda orada baskı uygulayarak bizim isimlerimizi değiştirdiler. 1989 yılına kadar güzel bir gün yaşamadık Bulgaristan’da. 1986 yılında bizi hapishanelere attılar. 3 sene geçirdim orada, çok zor şartlarda. 14 ay ölüm hücresi var. Orada beni ölmeye zorladılar. İntihara beni ittiler, ben yaşamadım ve başardık. Türk halkının haklarını yeniden geri kazandık, çok mutluyum ve şuanda aynısını yine yaparım” dedi.
“Bizi İterek Trenden Attılar”
Belene kampı mağdurlarından ve 1989 yılında zorunlu göçle Türkiye’ye gönderilen Duranca Ormanlı; “Babamı tutukladılar, 6 ay içerisinde ondan haber alamamak, suçsuz yere alıp götürülmesi, Belene kampına gittiğimde babamı tanıyamamıştım. Saçları bembeyaz olmuştu, hep karanlıkta tutulduğu için rengi falan mosmordu, dövülmüştü çok. Her tarafına yara izleri, dişleri dökülmüştü. Bu hiç unutmayacağım kötü bir hatıra. Sınır dışı edilirken açlık grevindeydik ve neticesinde buraya gelmek istiyorduk. Babamı bulamadım bir süre, açlık grevine başlamıştık ailece. Polis geldi ve 4-5 saat içerisinde “Bu Ülkeyi Terk Edeceksiniz” dendi. Pasaportlarımız, vizelerimiz her şey hazırdı onların elinde. Araçlara bindirdiler bizi Sofya’ya götürdüler. Sofya’dan Yugoslavya’ya biletlerimiz vardı. Ancak akşam trenine bindik, belli bir mesafe gittikten sonra sizi trenden atıyoruz dediler. Karanlık, ormanlık bir alanda bizi iterek trenden attılar. Çok korkmuştuk” diye konuştu.
“Bir Vefa Borcu Olarak Görüyorum”
Sempozyum Koordinatörü NKÜ Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ayşe Kayapınar; “Şuana kadar 30 yıl geçmiş oldu, geriye dönüp baktığımız zaman 10 yılda bir bu sempozyumun düzenlenmesi gerekiyordu. Ağırlıklı olarak 1989’da Bulgaristan’dan Çorlu’ya yerleşen ve nüfusun olduğu, bu sayede büyüyen bir nüfusa sahip olan Çorlu’da yapalım dedik. Bir vefa borcu olarak görüyorum bunu, çünkü Çorlu’ya yerleşmiş 1989 göçüyle gelen bir ailenin mensubuyum. Trakya bölgesinde Çorlu’nun 1989 göçünde bir merkez olduğunu söyleyebilirim” şeklinde konuştu.
Sempozyumun açılış töreninin ardından 1989 Zorunlu Göçü’nü fotoğraflayan fotoğraf sanatçısı Behiç Günalan’ın sergisi gezildi. ‘Göçün Orta Yeri Hüzün’ fotoğraf sergisi, ziyaretçiler arasında duygu dolu anlar yaşanmasına sebep oldu.
1989 Göçünün 30. Yıl Dönümü Uluslararası Sempozyumu Pazar günüde devam edecek.
İlginizi Çekebilir